Hubyar Abdal tarafından kurulan ve bugün Tokat-Almus-Hubyar köyünde yer alan Hubyar Sultan Dergahı kuruluşundan bu tarafa çeşitli dönemlerde uğradığı yasaklanma ve yıkımlar haricinde Dergah işlevini yerine getirmiş ve bu işlevinde halen yerine getiren ender dergahlardan birisidir.
HUBYAR SULTAN
Hubyar Sultan, Ahmet Yesevi ekolü mensubu Horasan Alp-Erenlerinden ulu bir Batınî babası olup, Türkmen Alevi Dede Ocağı kurucusudur
Halk arasında Hubyar, Hubyar Sultan, Hubyar Devletlü, Hızır Hubyar, Hubyar Baba, Hubyar Derviş olarak adlandırılmaktadır.
Bugünkü Kazakistan’ın Türkistan bölgesinden Oğuz-Beydili boyu oymakları ile Anadolu (Rum)’a göçerek; Tokat bölgesine yerleşen Hubyar Sultan’da Hâce Ahmet Yesevi halifelerindendir. Hubyar Köyü’nde tarihsel olarak Beydili Sıraç topluluklarına ve Hubyar Dede Ocağı’na damgasını vuran Hubyar adında iki zat vardır. I.Hubyar Sultan 13.yüzyılda, II.Hubyar Abdal 16.yüzyılda yaşamıştır.
İki Hubyar’ın yaşam öyküsü, rivayetleri, menkıbeleri, kerametleri, ozanların deyişleri birbirine karışmıştır. I. Hubyar Sultan’ın konar – göçer bir şekilde zaman zaman geldiği Ormanlık yöre kutsal kabul edilmektedir. Kendi adıyla anılan bugünkü Hubyar Köyü’nü kuran II.Hubyar Abdal ise Horasan’dan gelen Hubyar Sultan’ın torunlarındandır.
I.Hubyar Diye de bildiğimiz ve 13.yy da yaşayan Hubyar Sultan’ ın tam olarak ne zaman ve nerede öldüğü bilinmemektedir.
16.yy da yaşayan Hubyar ‘ ın ise eldeki belgelere göre 1580 li yıllarda öldüğü düşünülmektedir. Hubyar Abdal diye de adlandırdığımız II.Hubyar ‘ ın Türbesi Tokat Almus Hubyar Köyündedir. Bu türbenin nezdinde her iki Hubyar bir kabul edilmiş ve dua ve kurbanlar buraya sunulmaktadır.
Hubyar Abdal 1527 yılında Tokat Bölgesinde yapılan Celali İsyanlarından Zünnünoğlu Halil ayaklanmasına katılmış hatta bu ayaklanmanın organizesini sağlamıştır. Bu isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Bugünkü Hubyar Köyü sınırları içerisinde bulunan Tekeli Dağı eteklerinde bulunan Gürgençukuru diye de bilinen Ormanlık alana yerleşmiş ve Hayatını burada tamamlamıştır.
Hubyar Abdal Hubyar Köyüne bir Tekke kurarak taliplerine ve gelip geçenlere aş imkanı sağlamıştır. Buraya kurduğu Dergahta yetişen Dedeleriyle Kızılbaş Beydili Sıraç Türkmenlerine hizmet etmiş onların birliğini ve dirliğini temin etmiştir.
Hubyar Sultan’ ın Soyu
Söylenceler ışığında Hubyar Sultan’ ın 13.yy da bugün Hubyar Köyünün bulunduğu bölge olmak üzere Tokat Tozanlı bölgesini yurt edindiği anlaşılmaktadır. Bu söylenceler belgelerle de desteklenmektedir. Fikri KARAMAN’ ın Tozanlı bölgesi üzerine yaptığı çalışmalar neticesinde bugünkü Değeryer eski ismiyle Tekriye köyünün kayıtlarından Hubyar Sultan’ ın evlatlarının bu köyde yaşadıkları ortaya çıkmaktadır.
Hubyar Sultan evladı Musa
Musa oğlu Mustafa Mustafa oğlu Yar Ahmet Yar Ahmet oğlu Hubyar Derviş (Hubyar Abdal) Hubyar Abdal’ ın bilinen tek oğlu Mustafa Mustafa oğlu Derdiyar ve Buynat Derdiyar’ ın oğulları ; Kenan Şeyh - Saçlı Ali Dede - Hüseyin Abdal Bugün bu üç kardeşten çoğalarak devam eden Hubyar torunları başta , Tokat-Almus-Hubyar Köyü olmak üzere Sivas-Tokat-Amasya-Yozgat-Çorum merkez ve köylerinde, göçler yoluyla İstanbul ve Avrupa’da yaşamaktadırlar.
Hubyar torunları bulundukları bölgelerde Dedelik vasıflarını yerine getirmektedirler. Arşullahda otururdu ya Resûl Kerbela Çölü’nde olan savaşun Cümle kulu farkederdi ya Resûl Göründü gözüne çölü dedüler. Şu cihanda gezer idi tüm ruhlar Onların mekanın bilir arifler Ta ezelden sırda idü güruhlar Değmeden bilir mi hali dedüler. Doksan bin er danuşuğa geldüler Onlar hesabını orda kurdular Cümle erler hep nasibin böldüler Budur evliyanın yolu dedüler.
Kadıncık ana der daha er vardur Daha özge kisbi güzel kâr vardur Hak batın Ali türlü sır vardur Gönderin Selman’ı gelir dedüler. Gözlekçüde destur aldı yürüdü Bir mübah dağ gördü eğlendü durdu Bir kol uzattılar bir tek el gördü Bu gelen kudretin eli dedüler. Devran ettü cümle âleme vardu Dolandı cihânı takadu durdu Suluca Höyük’te güvercin gördü Öter Ali İmran dili dedüler.
Niyaz etti ordan yana yürüdü Evel bir çift idi sonra bir gördü Buyurun erenler istiyor dedü Arifler kıramaz teli dedüler. Gözlekçü de ordan erlere geldü Eyvallah deyüben hem dara durdu Gördüğü hikmeti vasfeyle dedü Dava eyledün mi eri dedüler. Dedüler az çoğamı çok azamu Şimdi gönderelim alur şahinü Endim seyredelim şahin yuvanu Herkes hizmetini bülür dedüler.
Dedü ki er ere böyle kıyar mu Dedü ki er ere hışım eder mü Sayru olan bu sırları duyar mu Oda yoluyunan olur dedüler. Göverçin dal üstünde dururdu Güzel gözlerini erlere döndü Çıraklar karadı poslar yörüdü Besbelli ki bizden ulu dedüler. Hâce Ahmed tercüman alma anca Sevgi ile ceme Selman gelünce Bektaş-i Veli de niyaz kılunca Budur hasbahçenin gülü dedüler.
Hüdedüler oturdular demünce Hızır dedem bile idi yanunca Aşuğuyam yaşlar vardır didemce Bahri olan yüzer gölü dedüler. Çok muhabbet etti mana aştular Cümle erler orda ikrarlaştılar Nasibe düşeni hem bölüştüler Ahmed Yesevi’de alır dedüler. Hubuyar’ım doğru yolu alırum Özünüzü Hak turabı bilirüm Sizin payınızdan gani olurum Helal al rızanın yolu dedüler. Söyleştiler ki bu yol cümlemizün Yola müstahak hal cümlemizün Bu yolun sahibi ikrârımızun Soluğu sayan yolu alır dedüler.
Dedüler bu yolun soluğu sağdur Bu yola gidenin hep yüzü ağdur Bu yolun ötesi bir azimşardur Bu şardan verilür dolu dedüler. Hak Muhammed Ali ismi anıldu Erler hep solukta gayet biridü Hâce Ahmed sağ soluğa bağladu Soluk bilen yolu bulur dedüler. Ortalığa darı çeci kurulsun Sırr-ı Seddar bu meydanda bilinsün Ulu kimdir gözümüze görünsün Ezeli Bektaş-ı Veli dedüler.
Erler postunattı eğlenmez zerre Eyvallah edüpde bağlandu darda Bektaş-i Veli’ye gelince sıra Attı Postun durdu beli dedüler. Sultan Hâce Ahmed beraber oldu İki gönül bir olup niyazi verdü Erler orda gerçek uluğun bildü Budur evliyanın yolu dedüler. Dediler Erlere tarığa yatun Koyman gümanınız bir etek tutun Bir olun birlikte ikrara yatun Budur evliyanın şarı dedüler.
Cümle erler orda tarığa yattu Hubyar Sultan anda tarığın tuttu Engine konup gönüle yettü Budur Hünkâr’ının gülü dedüler. Dediler Hubyar’a sende gel uğra Eyvallah deyüp bağlandı dara Üç kere çalınca açıldı yara Bu kan ne hikmettir gülüm dedüler. Ol demde cümlesi dedüler Ali Hubyar' ımsın dedi saruldu Veli Yine sendeymiş yaremin gamı Dertlilere derman olun dedüler.
Çok muhabbet eyledüler sır oldu İki uruf bir cesette göründü Matahlar derç oldu güfer verüldü Bizi ayrı bilen deli dedüler. Erler kalktı meskenine yürüdü Herkes o anda yurdunu buldu Gönüller bir olup semaha girdü Özünü görene beli dedüler. Hubyar Abdal,Hakk’ı bilen sultansın Nice düşmüşlerin elin alansun Bunalana dar günleri gelensün Dertlilere derman olur dedüler.
Celali İsyanları ve Hubyar Baba
Osmanlı İmparatorluğuna karşı 16.y.y başlarında başlayan ve bir yüzyıl boyunca devam eden ayaklanmalara tarihte Celali İsyanları denmektedir.
Bu karşı koymalar genelde bugün Alevi-Kızılbaş diye adlandırılan Türkmen topluluklarının yoğun olarak yaşadığı Sivas-Tokat-Amasya-Yozgat-Antalya-Maraş-Adana-İçel-Tarsus bölgelerinde meydana gelmiştir. 1512 yılında Tokat ve çevresinde Nur Ali Halife, 1517 yılında Yozgat-Tokat bölgesinde Bozoklu Celal , 1519 yılında Tokat-Zile’ de Şah Veli, 1525 yılında Süklün Koca ve Baba Zünnun Bozok’ da , 1526 yılında Yozgat’ da Atmaca
Ayaklanması, 1527 yılında Tokat ve yöresinde Zünnünoğlu Halil ve Hubyar Baba 1526 yılında Kırşehir-Ankara yöresinde Kalender Çelebi , 16yy. ortalarıli yıllarda Sivas’ da Pir Sultan Abdal
Hubyar Baba bu ayaklanmalardan 1527 yılında Baba Zünnunun oğlu Halil tarafından başlatılan ayaklanmada bizzat aktif rol oynamıştır. Bu ayaklanmanın planlayıcısı, taraftar toplayıcısı ve ayaklanmayı geriden sevk eden kişi Hubyar Abdal olmuştur.
Tarihte Zünnünoğlu ayaklanması olarak bilinen ayaklanma 1527 yılında Bozok (Yozgat) da başlamıştır.
Hüseyin Hüsameddin Yaşar Amasya Tarihinde bu ayaklanmayı şöyle anlatmaktadır. “922 senesinde Amasya’ ya saldıran , inatla girmeye çalışan eşkıyanın başında Sultan Murad vardı .
930 senesinde Celaliler, yahut Sultan Murat’ ın avenesi; Sivas vilayetini fena halde sarmış , Sinan Paşa’ yı pek fazla sıkıştırmıştı, bunun için Trabzon Beylerbeyi Amasyalı İskender Paşa sene sonlarında Sivas valisi oldu Sinan paşa da daha sonra da Hac emiri olup Hicaza gitti . Müfessir meşhur Amasyalı Bahşi Halife, bu sene vefaat etti, ak bilek demekle meşhur idi.
931 senesinde Zünnun Babanın avenesi de; Amasya’ nın her tarafında şiddetler göstermeye başladı Bunların takibatında Sinan bey yaralandı , yerine Bursa sancağı Beyi Koçibey tayin olundu. İhtilalcilerin harbinden dolayı Amasya’ da yine ufak tefek hadiseler oldu , Koçibeyin şehitliğiyle Livanın idaresi müşkülata uğradı , çünkü Amasya’ nın Uz nahiyesinde pek çok eşkıya vardı. Hüsrev paşa , Diyarbakır’a döndükten sonra ihtilalciler yine toplanıp Zünnunşah oğlu HALİL BEY başkanlığında ihtilale devam ettiler. Zünunun halifesi olan meşhur HUBYAR BABA Halil Beyin müsteşarı idi.
Bunlar ; Turhal üzerinden gelip Varay taraflarında konaklayarak Amasya’ yı tehdit etmeye başladılar. Amasya Beyi Abdah Bey beraberine aldığı kuvvetle Varay nahiyesinde , savaşla bunları takip ederek Artıkabad’a kadar gitti. Orada yapılan savaşta bu da şehit oldu. Veli Bey Amasya Valiliğine tayin edildi. Seydi Ahmet Bey Amasya sancağı Alaybeyi ve Muhafız Vekili iken 937 yılı şaban ayında Amasya Beyi oldu. Çünkü Amasya havalisinde eksik olmayan eşkıyayı takip ederek , Zünnun oğlu Halil Beyi yalnız başına , beraberindeki hazır kuvveti ile , kökünü kazıyarak ortadan kaldırdığı için ödüllendirilip Mirliva olmuştu. Halil Bey pek azılı bir eşkıya idi bunun kökten koparıp çıkartılması oldukça önemli bir olay olmuştu.”
Zünnoğlu Halil’ le ilgili olarak Baki Öz , Faruk Sümer’i kaynak göstererek şu bilgileri vermektedir.”Zünnünoğlu Hisar Beğlü oymağının boybeyiydi. Ayaklanmaya Hisarbeğli oymağıyla birlikte Çiçeklü , Ağca Koyunlu, Mesutlu, ve daha birçok Alevi oymağı katılmıştı. Ayaklanmacılar 5-6 bin kişi olmuşlardı. İran’ a yönelmişlerdi Geçtikleri yöreleri yağmalıyorlardı .
Eyleme engel olmak isteyen Sivas Beylerbeyi Yakup Paşa’ yı Unavur’ da yenip eylemi sürdürmüşlerdi. Bu kez Diyarbakırlı Hüsrev Paşa eylemi bastırmakla görevlendirildi. Zünnunoğlu’ nun önü Pasin ovasında kesildi. Ayaklanmacıların çoğu öldürüldü. Zünnunoğlu kaçarak kurtuldu.”
Bu ayaklanmalar çok kanlı bir şekilde bastırılmış yakalananlar öldürülmüş kaçanlar takip edilmiş ve kökten ortadan kaldırılmaları için toplu katliamlar yapılmıştır. Bir kısım ayaklanmacılar bölgede bulunan en yüksek dağların eteklerine çıkarak yıllarca gizli yaşamışlar ve böylece hayatlarını devam ettirmişlerdir. Zaman zaman tekrar ovaya inerek ayaklanmalara devam etmişlerdir.
Hubyar Abdal ’ de işte bu dönemde Sivas – Tokat bölgesinde bulunan en yüksek dağlardan birisi olan Tekeli dağının eteklerine yerleşmiştir. Hubyar Abdal tarafından kurulan ve bugün Tokat-Almus-Hubyar köyünde yer alan Hubyar Sultan Dergahı kuruluşundan bu tarafa çeşitli dönemlerde uğradığı yasaklanma ve yıkımlar haricinde Dergah işlevini yerine getirmiş ve bu işlevinde halen yerine getiren ender dergahlardan birisidir.
Kaynak : Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri – Hubyar Sultan Derneği Yayınları